Büyükada Hikayeleri 16

Buyukada Hikayeleri 16Büyükada’daki evimizin ahşap panjurları bu aralar hüzünlü…
Kartal Cemevi’nden çok sevdiğimiz ustamız Ali Taşkesen’in cenazesinden dönüyoruz. Vapurlarımızı bizden aldıkları için, Kartal’dan kalkan motorlara biniyoruz. Ustamızın arkasından göz yaşı döken bir avuç kadınız.

Ailesi Selanik’ten göçmüş annem, Madam Lina’nın kızı Nükhet Hanım ve ailesinin renkli ve Adalar’a iz bırakan geçmişi belgesellere taşınmış dört nesil İstanbul’lu İvi Dermancı… Ben onlara göre pek tabii Büyükada’nın yeni jenerasyonuyum ve onları dinledikçe tek kelimeyle büyüleniyorum, gerçek adalı olmak ne demek öğreniyorum…

Ali ustayı bizlere yine çok eski Adalı bir aileye mensup ve benim kitaplarımın değerli sanat yönetmeni Annie Pertan tanıştırmıştı. Emeğiyle iz bırakmak herkese nasip olmuyor, sevgili Ali ustamız hepimizde nasıl derin bir iz bıraktıysa hepimizin ağzından hep aynı cümle çıkıyor: “Şimdi biz onsuz ne yapacağız?”

Büyükada’mızda çoğu tarihi eser pek çok ahşap yapı var. Bu evlerin sahipleri olarak bizler Belediye’den ve Yüksek Anıtlar Kurulu’ndan izin almaksızın neredeyse bir çivi çakamayız. İşin bu zorluğunun yanısıra bir de ahşap evlerin bakımının ne kadar zahmetli olduğunu hatırlatmak isterim. Ama hepimiz eskiye hürmet ederiz, her bir tahtasında hatıralarımız olan evlerimizi işinin ehli, güvendiğimiz ustalara emanet etmek isteriz. İşte kaybettiğimiz Ali usta, hem insanlığıyla hem de ustalığıyla bulunmaz biriydi. Nurlar içinde yatsın. Alınteri evlerimiz ayakta oldukça hep hatırlanacak, ruhu vefayla anılacak.

Oğlum Mekin “Anne Ali Usta bana ağaç ev yapacaktı, çok üzgünüm ve ben de o eve Ali Usta evi diyecektim” dedi.

Çok hoşuma gitti, “Yine yaparız Mekin’ciğim” dedim, “Ve yine Ali Usta Evi deriz”.

Ali ustanın ardından Büyükada’nın gelmiş geçmiş tüm sevilen ustalarını, Yani ustayı, Vural ustayı, Mustafa ustayı, Hüseyin ustayı, Niko ustayı, Adnan ustayı, Burak ustayı anmak isterim.

Evlerimizde emeğiniz büyük… Hakkınızı helal edin…

2 Responses to Büyükada Hikayeleri 16

  1. GÜLHAN 25/09/2014 at 16:39 #

    Kaç kişi bilir ki, eskinin kıvrımlarında dolaşmayı. O kokuyu rutubet zannederler. Oysa eski kokuyordur. Bazen belki bir yün parçası takılmıştır bir yerlere. Rüzgarda savrulup duruyordur. Kim bilir kimdendir. Hangi geçmiş zamanın izleri vardır o tozların üzerinde. Ne ruhlar bedenleri terk etmiştir ama dolaşıyordur eskinin sayfalarında. Umarım Ali usta da sizi duyuyordur. Belki bu yazıyı bile okuyacaktır. Umarım…

  2. Selin Kutucular 29/09/2014 at 10:21 #

    Çok sağolun, sevgiler.

Bir Cevap Yazın